İlk ne vakitti hatırlamam güç, zannediyorum -o zamanki ismiyle- ilkokul 3-4. sınıf öğrencisiydim, GNU/Linux yüklü Vezzy marka bilgisayarıma terminal arayüzünden uzun uğraşlar sonucunda GUI (Graphical User Interface) yükleyebilmiş ve SUSE Linux üzerinden Gnome arayüzünde firefox kurarak Mynet ile ilk internet sitemi oluşturmuş ve okuldaki tüm öğretmenlerimi ve arkadaşlarımı bu sitenin ziyaretçi defterine bir not yazmaları için ikna etmeye çalışmıştım. Aşağıda o zamanın "Webmaster" edasıyla günlerce HTML, CSS ve yer yer JavaScript ile boğuşarak oluşturduğum bu güzide web sitesinin arşivde elimde kalan son bir ekran görüntüsünü görebilirsiniz.
Henüz eve gelen -eski parayla- 200+ milyon Türk lirası telefon faturalarının ve haklı olarak sinirli bir babanın (Özür dilerim babacığım, yaklaşık bir aylık maaşınızı çocuğunuzun vaktiyle ekstrem bir dijital içerik üretimi merakına ezmiş olduğunuzu düşünün) radarına takılmamakla cebelleşirken arayışım nihayete ermiş olmaktan ne kadar da uzaktı halbuki.
Yıllar yılları kovaladı, ben de "matbaanın yeniden icadı, hem de çok daha iyisi" olarak benimsediğim internet mecrasının peşinde o programlama dili senin, bu back-end dili benim koşturdum durdum. Yaşıtlarım internet kafelerde Knight Online ve Silkroad charları "kasarken" ben harçlığımı ve annemden rica minnet kopardığım avanslarımı :-) Php manual' i indirip incelemek ve kod örneklerini çalıştırmak için internet kafelerde yemekle meşguldum.
Yaşamımda çok az şeyin devamlılığını internet kafedeki süremin daimiyeti kadar dilemişimdir. |
O vakitler uykularımı kaçıran böyle bir medium un (İnternetin); bilişim altyapısı ve World-Wide-Web' in sunmuş olduğu bağlantısallıkla meydana gelmiş bu muazzam yaratım potansiyeline zamanla ne kadar da tolerans geliştirmiş olabildiğimize halen inanamıyorum, ancak yaratıcılık dışavurumuna dair en küçük bir imkan kırıntısına dahi tav olan çocuk zihnimin neredeyse bu teknolojiye tapar hale geldiğini inkar etmem de mümkün değil. İşlerin nasıl bir hal aldığına küçük bir örnek vermem gerekirse, en sevdiğim ders olan Fen Bilgisi ders defterimin dahi yaklaşık son 100 sayfası sınırlı bilgisayar erişim imkanlarımda ellerimle yazmış olduğum JavaScript ve Php kod blokları ile dolu olması durumun çekici vehametini gözler önüne sermeye yetecektir.
Peki, onca yılın biriktirdiği "ölü toprağının" altından bir hortlak misali türeyen bu blog yazısı da nereden çıktı diye sorabilirsiniz, ben de kendime tam olarak bu sorunun aksini, bunca zaman öz-dışavurum istencimin yegane aracısı olabilecek böyle bir mecrada neden deneyimlerimi ve düşüncelerimi paylaşmayıp nadasa bırakmayı yeğlediğim sorusunu soruyorum, cevap vermeye dahi yeltenecek yüzüm dahi olmamasına rağmen. Elbette ki halen "emekleme" mertebesindeki akademik kariyerimin başlarından itibaren bilimin safında kendime karşı ilan ettiğim savaşın, amansız muhaberelerin ve meşakkatli galibiyetlerin ve farz olan mağlubiyetlerin bir payı var bunda, sonuçta esas olana dair bir şeyler yaratmak her kimse kendini yıkmadan nasıl varlığını temin edemeyecekse ben de kendimi yıkıp-yeniden inşaa etme sürecindeydim, ve zannediyorum nihayet kendini inşaanın öncülü olan bu apansız yıkım sürecinden çoğunlukla azad olabilecek kadar kemale erebildim. Elbette çocukluğumdaki gibi dünyayı sarsacak bir internet platformu kurmak benzeri uçarı bir hayalim yok, aslına bakarsanız çocuk yaşlarımda da böyle bir sevdam olmadı. O yıllardan bu yaşıma kadar ardımsıra sürüklediğim o dürtüyle buradayım; herkese ve her yere ulaşabilecek bir medium (ortam) aracılığıyla kendimi, akademiyi, fen bilimleri ve eğitimini, yine bir bilim eğitimi eğitimcisi ve bilim ve eğitim emekçisi olarak kendi gözlerimden görmek, anlamak ve anlatmak için yeniden huzurlarınızdayım. Yine ve yeniden, bir daha böyle uzun ayrılıklar yaşamamak ümidiyle, Merhaba Dünya!